Çarşıda yürüyoruz.

Birkaç yıldır görüşemediğimiz ancak uzun yıllara dayalı dostluğumuzun bulunduğu bir arkadaşımıza denk geliyoruz.

Arkadaşımızı elinde 40-50 kadar davetiye var.

Kısa bir “selam-kelam” faslından sonra arkadaşımız “-Abi ziyaretine gelecektim ama burada da karşılaştığımız iyi oldu, ben falanca partinin ilçe başkanı oldum, ilçe binasının tadilatı tamamlanmak üzere tadilat biter bitmez açılış yapacağız sizi de bekliyoruz, bu arada sana ilk açıklamamamı yapayım ilk seçimde iktidarız” dedikten sonra o yoluna gidiyor biz yolumuza.

Birkaç gün ara ille geçmiş yıllardan tanışıklığımız olan arkadaşlar ile karşılaşıyoruz, çoğu bilinen yada bilinmeyen başka bir siyasi partiye gitmiş.

-Kimi il başkanı olmuş

-Kimi ilçe başkanı olmuş

-Kimi yönetim kurulu üyesi olmuş.

Son dönemlerde siyasete “merhaba” diyen yüzlerce partide yönetici olan insanların tamamını “siyaset bilmiyorlar” diye suçlamak bize göre kolaycılık.

Meseleye bu açıdan bakınca var olan siyasi partilerin büyük çoğunlukla artık siyaset ile uğraşanların ihtiyaçlarına cevap veremedikleri gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra küçük-büyük demeden var olan tüm siyasi partilere ihtiyaç olduğu bir gerçek.

Tabela partisi bile olmaktan uzak DSP’nin genel başkanı milletvekili.

Sadece yurdumuzun bir bölgesinde oyu bulunan HÜDA PAR TBMM’de

Şu an fazla bir sesi soluğu çıkmayan YRP’nin TBMM’de hangi şartlarda temsil edildiği bellli.

Bu dönemi saymazsak BBP’nin de geçmiş dönemlerde TBMM’de olduğu gerçeği var.

DEVA’nın , Gelecek Partisinin SP’nin TBMM’ye nasıl girdiği aşikar.

Hal böyle olunca bir vatandaşta şöyle bir kanaat oluşuyor.

“Seçimden belli bir zaman önce kurulan siyasi partilerin çok değil yüzde bir bile oy potansiyeli varsa karşılıklı iki taraftaki partilerden birisinden birisi nasıl olsa o partiyi buluyor, bir bakıyorsunuz anlaşma yapılmış ve o parti iki yada üç milletvekili karşılığında büyük partinin kanatları altına girmiş, Partinin tabanda siyaset yapan üyelerine hiçbir şey soran danışan yok.”

Böyle bir süreçte kafa karışıklığı nasıl olmasın ki?

Türkiye’de 12 Eylül 1980 ihtilali sonrası sıfırdan kurulan ANAP’ın ve 03 Kasım 2002 tarihinde yapılan yerel seçimden çok değil sekiz ay önce kurulan AK Partinin durumunu bilen seçmen “Var olan siyasi partilerde yer tutmak mümkün değil, bizde yeni kurulan bri partide yer alabilirsek belki özlediğimiz siyasi başarıyı yakalayabiliriz” anlayışı ile hareket edip söz konusu partilere gidiyorlar.

Bize göre de haklılık payları var.

Ancak burada da sıkıntı seçmenin ne düşündüğü ile ilgilidir.

Büyük parçalardan kopup seçmen sayısı daha az olan partilere giden vatandaşlarımız belli noktalarda hayal kırıklığı da yaşayabiliyorlar.

Asıl kafa karışıklığı da o zaman başlıyor.

“En iyisi siyaset yapmamak “ diyen çok.

Ancak hayat devam ediyor.

Ve siyaset Türk insanı için olmazsa olmazların başında.

Enseyi fazla karatmamak lazım.

banner69
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner27

banner71

banner171

banner5

banner70