Biz oldum olası önce sınırlarımız etrafındaki devletler ile iyi geçinmek zorunda olduğumuzu, Komşularımızın keyfinin rahat olduğu bir dünyada bizim rahatımızın da yerinde olacağına inanırız,
Komşularımızdan sonrada önce vatandaşlarımızın çoğunlukta bulunduğu ülkeler ile ilişkilerimizin iyi olması gerektiğini düşünürüz ancak mal alıp mal sattığımız ülkeler ile birbirimizi daha çok sevip saymamız gerektiğini düşünürüz.
15 Temmuz sonrası Asker kılığındaki darbecilerin Yunanistan’a kaçtıklarını, Yunanistan’ında bu hainleri Türkiye Cumhuriyetine iade etmekten kaçındığını bir tarafa not edersek yıllar yılı kanlı bıçaklı olan Türkiye İle Yunanistan’ın son dönemlerde ticari alanda birbirlerine yaklaşmaları her iki ülke tarafından da olumlu karşılanırken son dönemlerde Türkiye’den Yunanistan’a bu ülkenin nüfusu kadar turist gitmesi dikkatlerin geçmişe yönelmesine vesile oldu.
Dünyanın değişen dengeleri ile birlikte Ege denizinin iki tarafındaki Türkiye ile Yunanistan’ında “düşmanlıktan bir şey çıkmaz neticede sınırlarımız birbirine son derece yakın iki ülkeyiz geçmişte olanlar oldu bundan sonra önümüze bakmak lazım” şeklindeki ilişkileri bizi yıllar öncesine daha doğrusu gençlik yıllarımıza götürdü.
Kesin olarak hatırlamamakla birlikte lise yıllarında “Yurttaşlık Bilgisi” isimli bir ders ve o derste okunacak kitapların bulunduğu bir süreç yaşanmıştı.
Daha sonraları “Yurttaşlık Bilgisinin” yerine “Milli Güvenlik Dersi” konulmuş , Haftada bir kere olan “Milli Güvenlik Dersine” şehir merkezlerinde bulunan Garnizondan okulun durumuma göre bir rütbeli asker gelerek dersini verir giderdi.
“Yurttaşlık Bilgisi” dersinde de, ”Milli Güvenlik “ dersinde de bizim başlıca düşmanlarımız sıralanır ancak ilk üç sıradaki “Yunanistan-Ermenistan-Rusya’nın ” yeri asla değişmezdi.
Rusya ile ilgili belli zamanlarda “Dost” bazı durumlarda da “Düşman” ifadesi kullanılıyor olsa da “Yunanistan ve Ermenistan” ikilisi “ebedi düşmanlıktan” asla çıkamazlardı.
Hiç unutmuyoruz o dönemlerde daha çok “Komünist” kimliği ile bildiğimiz tarih öğretmenimiz, “Yurttaşlık ve Milli Güvenlik” derslerinde her hafta “Yunanistan-Ermenistan ve Rusya bizim baş düşmanımızdır “ algısını beyinlerimize nakş etmeye çalışan öğretmenlere “Bunlarda akıl yok biraz zaman geçsin sizde benim gibi düşmanımızın bu ülkeler değil, Arap Coğrafyası olduğunu çok net bir şekilde göreceksiniz” derdi ama kendisini bir anda “Vatan haini olarak” demir parmaklıklar arkasında görmekten de çekindiğinden olsa gerek sesini fazla yükseltemezdi.
Bizim şiiri sevdiğimizi bilen tarih öğretmenimiz ders bitimi sırasında “-Evladım sen bana sevdiğin bir şairden şiir oku sonra da ben sana sevdiğim bir şiiri okuyayım bakalım hangimiz güzel şiir okuyacak” dediğinde biz anında Necip Fazıl’ın “Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında/Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum” diye başlayan “Kaldırımlar” isimli şiirini okuduk ve “Hocam sıra sizde” dedikten sonra okuyacağı şiiri beklemeye başladık.
Tarih öğretmeniz bir bardak suyu içtikten sonra Bülent Ecevit’in 1947’de Londra’da yazdığı “Türk-Yunan Şiir’i” isimli eserinden “Sıla derdine düşünce anlarsın/Yunanlıyla kardeş olduğunu/Bir Rum şarkısı duyunca gör/ Gurbet elde İstanbul çocuğunu” diye başlamıştı ki biz anında “-hocam ne oluyor Rum’u, Yunan’ı birbirine kattın sonra da bize kardeş olarak yamamaya çalışıyorsun, Zaten Ecevit’i sevmiyoruz” diye itiraz ettik ancak Tarih Öğretmenimiz bize “Zaman en iyi öğretmendir, yaşayıp göreceğiz” dedikten sonra şiirin tamamını bir çırpıda okudu ve gitti.
Aradan nerede ise 50 yıl geçti.
Bize Rahmetli Bülent Ecevit’in “Türk Yunan Şiirini” okuyan tarih öğretmenimizin hayatta olup olmadığını bilmiyoruz, Yaşıyorsa Allah sağlık sıhhat versin ölmüşse Allah rahmet eylesin.
Son dönemlerde İslam adına Türkiye’nin yapısını değiştirmeye çalışan FETÖ’yü, sınırlarımız dışında ise sözde İslam adına kafa kesen, insanları yakan, canlı bomba yolu ile kaybettiğimiz bir sürü vatan evladını görünce tarih öğretmenimizin ne kadar haklı olduğunu geçte olsa anlamış olduk.
Son dönemlerde artık Türkiye’nin Yunanistan ile Ermenistan ile hele hele Rusya ile düşmanlıkları nerede ise konuşulmaz oldu.
Birbirleri ile mal alan mal satan, Yunanistan ve Rusya ile çok büyük miktarlarda turizm alanında ortaklaşa hareket edilen bir noktada bu ülkeler ile çok iyi ilişkiler kurmamıza rağmen şu sıralar en büyük darbeleri Arap coğrafyasından yiyoruz.
Her ne kadar Arap coğrafyasındaki ülkelerin kendi güçleri ile değil daha çok emperyalist güçlerin yardım ve talimatları ile bizi düşman ilan ettiklerini biliyorsak ta Müslümanın bir başka müslümanı koyun keser gibi yatırıp boğazlamasını yada canlı canlı yakmalarını asla anlayabilmiş değiliz.
Geldiğimiz noktada dün düşman bildiklerimizin de bir dönem Emperyalist güçlerin maşası olarak bizimle mücadele ettiklerini ancak yıllar sonra olsa da onlarında akıllarının başlarına gelmesi dolayısı ile “Biz Türkiye ile aynı coğrafyada yaşıyoruz, dolayısı ile dost olmaktan başka çare yok” dedikleri bir noktada o taraftan rahatlamışken şimdilerde bir şekilde girdiğimiz Ortadoğu bataklığında çırpınıp duruyoruz.
Burada dikkat etmemiz gereken tek bir nokta var,
Bizim için asıl önemli olan Türkiye Cumhuriyetinin var olması ve sınırlarımız içerisinde yaşayan vatandaşlarımızın huzurudur.
Bizim sınırlarımız dışında var olan ülkeler ile de iyi geçinmek durumundayız ancak bu memleketleri bu Müslüman bu değil diye ayrı ayrı kefeye koyduğumuz zaman ne tür belalar ile karşı karşıya kaldığımızı da görüyoruz.
Son dönemlerde Suriye sınırlarının önce içerisinde şimdilerde de dışarısında karşı karşıya kaldığımız olumsuz durum bir zamanlar Turgut Özal’ın “Bir koyup üç alacağız” hayalinden başka bir şey olmasa gerek.
Türkiye Cumhuriyetinin kısa zaman içerisinde dış politikasını yeniden revize etmesi işini iyi bilen yetişmiş diplomatları sahaya sürmesi ve bizi belalardan uzak tutacak dış politika angajmanları sahaya sürerek gerektiğinde herkesi dostumuz gerektiğinde de düşmanımız olarak görmemize vesile olacak akılcılıkla siyaseti izlememiz gerekiyor.
Aksi takdirde daha uzun bir zaman golü hiç beklemediğimiz futbolculardan yemenin şaşkınlığı ile şaşırıp kalacağımız günlerden asla çıkamayabiliriz.
Haberiniz ola.