Yazımızın başlığına bakanlar şimdi “-Yüksel Ercan memlekette bu kadar sıkıntı varken senin baş dönmen ile mi uğraşacağız?” şeklinde bir soru yöneltebilirler.
Böyle düşünenlerin son derece haklı olduğunu da daha işin başında söylemeliyiz.
Bizim anlatmaya çalıştığımız baş dönmesi siyaseten olanıdır.
Sağlıkla ilgili olan baş dönmesinin adresi zaten hekimlerimizdir.
Nerede ise 40 yıldır siyasetin içerisindeyiz.
Evimize ekmek götürmeye çalıştığımız gazetecilik mesleği dolayısı ile yolumuz mecburen siyaset ile çakışınca olup bitenlere bakışımız da bu çerçevede şekilleniyor.
Hatırlatmakta fayda var.
Türkiye 14 mayıs 1950 tarihinde çok partili siyasi hayata geçti.
12 Eylül 1980 yılında beşli cuntanın gerçekleştirdiği ihtilale kadar iktidara gelen siyasi partilerini kuruluş amaçları ve buna bağlı olarak ideolojileri de belli olduğundan seçmenin fikri kolay kolay değişmezdi.
Belki de şu an esamesi bile okunmayan “Türkiye’de sağ seçmen yüzde 70 sol seçmen de yüzde 30!dur” söylemi 12 Eylül öncesinin genel kabulü olarak biliniyordu.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkiye 12 Eylül’de yaraları bugün bile sarılmayan ağır bir hasar aldı.
1983 yılında cunta yönetimi tarafından alınan karar ile ideoloji partileri seçime sokulmadı.
Cuntanın başı yaptığı yurt gezilerinde sürekli MDP Genel başkanı Turgut Sunalp’ın seçilmesini dileyen söylemlerde bulunduysa da seçmen Kenan Evren’e kulak asmadı.
Seçim öncesi “Dört eğilimi birleştirdim” diyen genel başkanlığını Turgut Özal’ın yaptığı ANAP tek başına iktidara geldi.
İşte o andan itibaren Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
“Eskisi gibi olmadı” söylemi ile ilgili olarak ta çeşitli fikirler öne sürülebiliriz.
“Böyle daha iyi” diyenler olabilir.
“12 eylül öncesinin sağcısı da adam gibiydi solcusu da adam gibiydi” diyen bir kitle de olabilir.
1983 yılında yapılan seçimin üzerinden 42 yıl geçti.
Var olan ideolojilerde her geçen gün biraz yavaş biraz hızlı ama süreklilik göstererek hayatımızdan çıkmaya başladı.
Şimdilerde ise “hangi parti nerede?”
Hangi parti dün neyi savunuyordu bugün neyi savunuyor?”
şeklindeki sorulara sağlıklı bir şekilde cevap verebilecek bir Allah kulu yok.
Peki bu kanaate nasıl vardık.?
MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında “Geliyorsanız gelin eğer gelmiyorsanız ben yanıma 3 arkadaşımı alır işin muhatabı ile görüşmeye giderim” şeklindeki açıklamasından sonra..
Bizim gibi milyonlarca vatandaşın başının dönmesine vesile olan rahatsızlığı merak edenler lütfen 2 yıl öncesine yani 14 mayıs ve 28 mayıs 2023 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimi öncesi şu an iktidarda bulunan cumhur ittifakına mensup AK parti ve MHP’nin söylemlerine tekrar tekrar baksınlar.
“Cumhur ittifakına mensup siyasi partiler bu söylemleri 14 mayıs tarihinde yapılan seçim öncesi yapsalardı seçmenden bu kadar oy alabilirlermiydi?” şeklindeki sorular uzun zamandır soruluyor .
Ancak bizde “dün dündür bugünde bugün” geleneği hüküm sürdüğünden olsa gerek bu sorulara cevap veren de yok kıymet verende yok.
İktidarın anlaşılmaz bir acelesi var.
Kimsenin kimseyi düşündüğü yok.
Böyle bir süreçte ister istemez bizdeki baş dönmesi de hiç durmadan devam ediyor.
Baş dönmemizin durup durmayacağı duracaksa ne zaman ve hangi şartlarda sona ereceğini gerçekten bizde bilmiyoruz.
“En iyisi bir psikoloğa gidip danışmak” diye düşündük.
Ancak bir seans danışmanın ücretini duyunca o işten de vazgeçmek zorunda kaldık.
En iyisi bildiğimiz yolda devam etmek.
Zira şehit kanları ile sulanmış mübarek Türkiye Cumhuriyetine borcumuz var.






