Vakit namazlarına yada Cuma namazlarına giden kim varsa tamamını bir siyasi görüşe mal etmek elbette ki doğru bir sınıflandırma olmaz,Ancak  bizim Cami cemaati oldum olası Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bir miktar soğuk bakar, neden soğuk baktığı ile de ilgili karşısındakine mantıklı bir cevap veremez ve bu kısır döngü böylece sürer gider.

Geçtiğimiz yıllarda  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın günler öncesinden 10 Kasım tarihinin “gereği gibi” değerlendirilmesi yani Türk milletinin parti ayırımı gözetmeksizin Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 80. yılında anılması ile ilgili talimatı nerede ise 80 yıldır devam eden husumetin bir günde ortadan kalkmasına vesile oldu.

10 Kasım tarihinden itibaren daha çok cami cemaatinin Mustafa Kemal Atatürk’e olan yaklaşımının ne kadar iyi olduğu ile ilgili davranış biçimine baktığımızda kendi kendimize “Bu milletin bir tamamının içersinde Mustafa Kemal Atatürk’e karşı müthiş bir sevgi ve saygı onun ötesinde de muhteşem bir hayranlık varmış ancak bu güzel hasletler bir şekilde bastırılmış duygular haline geldiğinden vatandaş duygularını istediği halde dışarıya vuramıyormuş,  En azından böyle bir algıyı değiştirdiği içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etmemiz gerekiyor”  demek durumunda kaldık.

Özellikle Cami cemaatinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bakışının olumlu bir hale dönüşmesi ile Türkiye’de tabu olan ve yıllar yılı canımızı yakan pek çok duvar yıkılacak Türk milleti yıllar yılı sırtında taşıdığı bagajları son hızla atacak bu saye dede müthiş bir şekilde rahatlayacaktır.

Konuya sadece Cami Cemaatinin Atatürk’e olan yakınlığı ile bakmakta hem yanlış hem eksik olur, Hatırlatmakta fayda var bu memlekette yıllar yılı “Ezan okunurken ayağa kalkar İstiklal marşı okunurken bağdaş kurarım” yada “ İstiklal Marşı benim için Ezan’dan daha önemlidir” şeklindeki çekişme hepimizin içini yaktı halen daha yakmaya devam ediyor.

Bu memlekette çok büyük bir kitle sanki başka uğraşacak hiçbir problem kalmamış gibi halen daha Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’yı birbiri ile yarıştırıyor, İnsana saç baş yolduran bu tartışma yıllar yılı belli noktalardan sürekli yükseltildiğinde “Yahu Arkadaşlar Allah’tan korkun, hiç böyle bir yarışma olur mu, birisi Peygamberimiz, diğeri Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu bu nasıl bir kategori, bu nasıl bir anlayış.?” Şeklinde feryat ettiysek te ortadaki toz dumandan dolayı sesimiz arada kayboldu gitti.

Daha birkaç yıl önce  Marmara ile Ege bölgesini birleştirecek köprünün isminin ne olacağı sorusu gündeme geldiğinde bir takım aklı evveller hiç gereği yokken köprünün isimin Atatürk yada Abdülhamit olması ile ilgili yarışma bile açmışken pek çok yazar çizer gibi bizde “Atatürk ile Abdülhamit’i yarıştırmak gibi bir saçmalığı hayatımıza sokmak isteyen kim varsa Türkiye’yi bölüp parçalamak isteyende odur” şeklinde birkaç yazı yazdık, Kamuoyundan gelen tepkiler dolayısı ile bu anket iptal edildi.

Bu millet Tayyip Erdoğan’ı seviyor, ona güveniyor, Dolayısı ile başka başka siyasetçilerin çok uzun yıllar millete anlatmaya çalıştığı ancak milletin de kendi ruh dünyasından kaynaklanan alışkanlıklar dolaysı ile direndiği pek çok “Duvar” Tayyip Erdoğan’ın iki cümlesi ile yerle yeksan oluyor, Ertesi gün bambaşka bir kitle ile karşılaşıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan 80 milyon vatandaşımız arasında birlik ve bütünlüğün sağlanması isteniyorsa bir kere Mustafa Kemal Atatürk siyaset üstü bir noktaya konumlandırılmalıdır, Bu yapıldığı takdirde sorun gibi görünen aslında sorun olmayan pek çok olumsuzluğunda bir anda ortadan kalktığına şahit olacağız.

Bizim çok sevdiğimiz “İnsan bilmediğine düşmandır” şeklinde bir ifade var, Türk milleti Atatürk’ü tanıdıkça, Mazlum Miletlerin tek umudu olan Atatürk’ü daha iyi anladıkça Türkiye normalleşecek ve yoluna daha emin adımlar ile yürüyebilecektir.

Atatürk’ün vefat ettiği 10 Kasım 1938 tarihinde İstanbul’da bir üniversitede Alman bir Öğretim görevlisi görev yapmaktadır, Alman öğretim görevlisi Atatürk’ün Vefat ettiğini öğrenince ders verdiği sınıftan çıkar, Nasıl davranması gerektiği ile ilgili Rektörün odasına girer, Rektör ağlamaktadır, Alman Öğretim görevlisi  Rektör’e “Mustafa Kemal vefat etti, ben ne yapmalıyım, Dersi yarım mı bırakayım derse devam mı edeyim bilemediğim için size sormak istedim” diye konuşur.

Rektör hoca ağlamaklı bir ifade ile Alman öğretim görevlisine “ Sizin ülkenizde büyük bir Devlet adamı öldüğünde ne yapılıyorsa sende öyle yap” dediğinde Alman Öğretim görevlisi iki elini birden aşağıya bırakarak “Benim Ülkemde şimdiye kadar Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük bir deha ölmedi ben bu yüzden ne yapmam gerektiğini bilemedim” diye hepimizin yaşadığımız zaman zarfında unutmamamız gereken  muhteşem bir cevap verir.

Bütün dünyanın anladığı umut olarak gördüğü, Mazlum Miletlerin bağımsızlık umudu Mustafa Kemal Atatürk’ü biz geçtiğimiz 10 Kasım tarihine kadar cami cemaatine anlatamamanın üzüntüsünü yaşıyoruz, Böyle bir yolu Cumhurbaşkanı Erdoğan açtı, bundan sonra Diyanet İşleri Başkanına il-ilçe müftülerine, yurt genelinde görev yapan İmam ve müezzinlere çok büyük vazife düşüyor, zira aradaki yaklaşık 82 yıllık mesafeyi kapatmak adına Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili Cami cemaatine aktarılacak o kadar çok bilgi varki…

banner69
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner27

banner71

banner76

banner171

banner5

banner70

banner75